Sayfalar

26 Temmuz 2012 Perşembe

Küçük Kas Gelişimi

    Birçok annenin deneme-yanılma, gözlem vb. yollarla öğrendiği bir konuya değinmek/açıklık getirmek istiyorum.
    Küçük kas gelişimi en basit tanımıyla çocuklarda ayrıntı gerektiren el becerisinin gelişimidir. Örneğin okula yeni başlayan bir çocuğun önlüğünün düğmelerini iliklemekte zorlanması henüz küçük kas gelişiminin tamamlanmamış olduğunu gösterir.
    Biz ebeveynlerin yapması gereken; henüz okul öncesi dönemde çocuğun giyinmesine yardım ederken ve bu yardımı yavaş yavaş azaltırken küçük kas gelişimini göz önünde bulundurmamızdır. Örneğin çocuğun gömlek giymesi sırasında belki kolunu giyerken daha az, düğme iliklerken daha fazla yardım ederek, sorumluluk kazandırırken gelişimini de göz önünde bulundurmuş oluruz.
    Küçük kas gelişimini iyi bilmenin yararları, çocukların neleri başarıp neleri başarmalarına gelişimlerinin izin vermediğini bilmek ve bu kapasiteleri çerçevesinde çocuğu görevlendirmektir. Aksi taktirde çocuğa gelişiminin izin vermediği sorumlulukları yüklemek, çocuğun bunları henüz yapamaması özgüven eksikliğine ve bilinçaltında "ben başaramam." cümlesinin oluşmasına neden olur.
    Bir örnekle açıklayacak olursak, okula yeni başlayan bir çocuğun kalemi düzgün tutması ilk aşamada oldukça zordur. Kalem tutmayı öğrenmesi -gelişiminin buna izin vermesi- belli bir zaman ister. Bu çocuğun doğal gelişiminin bir parçasıdır. Bizim bu süreçte "hala kalem tutmayı öğrenemedin" şeklindeki eleştirimiz çocukta yazmaya karşı olumsuz yargı oluşturabilir. Yapmamız gereken önce çocuğun elinden tutarak birlikte yazmak sonra yavaş yavaş yardımı azaltmak, yazmayı okumayı öğrense bile kalem tutma konusunda hala yardımcı olmaya devam etmektir. Bir süre sonra çocuk kalem tutmayı başaracaktır.
    Küçük kas gelişimini göz önünde bulundurarak zorlandıkları noktalarda yardımcı olabilmek, küçük kas gelişimini sağlayacak çeşitli etkinliklerle çocuğa yardımcı olabilmek ve bu süreçte çocuğu yargılamadan, eleştirmeden çocuğa yol göstermek daha doğru davranış olacaktır.
   

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Çocuklarda Madde Korunumu

   Bazen çocukların oldukça komik cevaplar verdiğine şahit oluruz. Bazı şeyleri idrak edemediklerinde küçükler işte der ve umursamayız. Ancak sizlere şunu öneriyorum. Bazı noktalarda çocukların zihinsel gelişimi tamamlanmadığında siz çocuğunuzu yönlendirip istediğiniz çerçevede yetiştirebilirsiniz.
    Bugün bahsetmek istediğim konu "madde korunumu". Öncelikle nedir madde korunumu?
    6- 7 yaş altındaki çocuklar madde korunumu kazanmamışlardır. Onlar bir paket çikolatanın, parçalanmış bir paket çikolatadan daha az olduğunu düşünürler. Çünkü parçalanmış paket çikolata daha fazla parçadan oluşmuştur. Miktarı aynı bile olsa parça sayısının fazla olması çocuğun daha fazla olduğu yönündeki algısını destekler. Benzer şekilde uzunluk korunumu, nitelik korunum, alan korunumu da kazanılmamıştır.
    6-7 yaşlarından itibaren korunum kavramı çocukların bilinçlerinde oluşmaya başlar ve 11-12 yaşlarında kazanılmış olur. Bu noktada çocuklara sürekli yedikleri besinler veya yemeleri gereken besinlerle ilgili miktar anlamında yönlendirme gücüne sahibiz.
    Örneğin buzdolabından 1 paket çikolatayı alıp yemek isteyen çocuğa "hayır yememelisin, bu çikolata senin için fazla, hep birlikte yiyeceğiz" dediğimizde çocuk ağlayıp, isyan edecektir. Anne, çocuğun susması için belki çikolatayı verecek ya da bir parça çikolata vermek zorunda kalacaktır. Halbuki çikolatayı birkaç küçük parçaya bölüp bir tabağa koymak, kalan çikolatayı kaldırmak, çocuğa "bak sana daha fazla çikolata koydum, birçok çikolata var tabakta" demek hem çocuğu hem anneyi sakinleştirecektir.
     Yine bu yaşlardaki çocuk odaklanmayı başaramaz. Sıralama yapmayı beceremez. Örneğin ince uzun bardaktaki suyun kısa geniş bardaktaki sudan daha fazla olduğunu düşünür. Çünkü uzun bardak daha büyüktür. Bunu da şu şekilde günlük hayatta uyarlama yapabiliriz: Kısa geniş bardağa süt koyup çocuğunuza verdiğinizde "Bak küçük bardakta süt koydum. Küçük bardak olduğu için az süt var, hemen bitirebilirsin." demek uzun bardakta süt koyup ikna etmekten daha kolaydır.
    Sevgiyle yetiştirdiğimiz çocukların geleceğimizi daha da aydınlatması duası ile...

15 Temmuz 2012 Pazar

Kitap Okuma Alışkanlığı ve Çocuk

   Kitap okumayı bırakın, okumaya bile üşenen bir toplumuz. Peki bu hale nasıl geldik, okumayı nasıl sevemedik? Cevap klasik "ağaç yaşken eğilir."
    Çocuklar henüz okul öncesi dönemde dünyayı algılama, kafalarında dünyadaki olayları, alışkanlıkları şematize etme dönemindedir. Bu dönemde basitçe ev içinde nasıl davranırsak çocuk bunu beynine normal olarak kaydeder ve tüm hayatı boyunca kendine bunu temel alır.
    Daha henüz anne rahmine düşmüş bebeğe kitap okuyan anne ve baba, bebeklerine hem kendi sesini tanıtmış hem de dünyayı tanıtma aşamasında ilk adımı atmış olurlar. Böylelikle bebek henüz doğmadan okunanı dinlemeye başlar. Bu dönemde dünyadaki güzellikleri anlatan, okuyan ebeveynler, bilinçaltında dahi olumlu düşünmeyi dustür edinmiş evlat yetiştirme aşamasında başarılı bir adımla yola başlamış olurlar.
    Ancak bu kitap okuma alışkanlığı için yetersiz bir adımdır. Yukarıda da bahsettiğim gibi okul öncesi dönemde çocuk yaşantılarımızı temel alır. Evde kitap okuyan bireyler gören çocuk, ister istemez kitaplara yönelir. Evde kitap okuma saati yapan aileler daha etkili iletişim kurar, vakitlerini daha faydalı işler için harcar, bilgilerine bilgi katar, okuma alışkanlığı geliştirmiş bireyler yetiştirmiş olurlar.
    Peki bu kitap okuma saatinde herkes sessizce kitap okumak zorunda mı? Hayır. Evde bir bireyin kitap okuyup diğerlerinin dinlediği ve aralarında katılım yaptığı sohbet ortamları aile bağlarını güçlendirdiği gibi çocuklarda kitaplara karşı sevgi duygusu aşılamaktadır. Bu yöntemi okumayı öğrenen çocuklarınızla uyguladığınızda arada onlara okutup sizin dinleyici olmanız çocuk için özgüven geliştirici bir yöntemdir.
    Benzer şekilde henüz okuma bilmeyen çocuklarda uyurken kitap okunması kitap okumanın beynin bir ihtiyacı olduğu yönünde bilincin oluşmasına vesile olur.
    Okumayı yeni öğrenmiş çocuklarınızla günde en az yarım saatlik okuma etkinliği uygulayın ve çocuğunuzu dinlerken ona katılın, dinlediğinizi gösteren kısa cümleli katılımlarda bulunun.
    Gün içinde okumaya, çocuğunuzun okumasına çok fazla vakit ayıramıyorsanız bile bunu düzenli yapmaya gayret edin. Düzenli okuma etkinlikleri çocuklarda okuma alışkanlığının kazanılmasında en önemli faktörlerden biridir.
    Okuyan ve okutan yarının gençlerinin bilgi dolu olması duası ile...

12 Temmuz 2012 Perşembe

Çocuklarda Soyut ve Somut Düşünme

    Ebeveyn olanlar daha iyi bilir. Çocuklar her yıl hatta her ay, her hafta gözle görülür şekilde büyüyorlar, gelişiyorlar. Elbette zekalarını kullanma düzeyleri, tecrübeleri de onların yaşadıkları dünyada her an yenileniyor. Böylelikle bizlerin çocukları daha iyi anlama, onlarla anlaşma, onların düzeyine uygun cevaplar verme adına her an kendimizi yenilememiz, bu farkındalığa sahip olmamız gerekir.
    Bugün çocuklarda somut ve soyut düşünmeden bahsetmek istiyorum. Normal şartlarda normal öğrenme düzeyine ve zekaya sahip bir çocuk yaklaşık 11 yaşına kadar soyut düşünemez ve bu dönem onun için somut düşünme dönemidir.
    Yani diyelim ki çocuğumuz 11yaş altı ve biz onun somut düşündüğünü biliyoruz. Peki ona nasıl yaklaşalım? Neleri anlar, neleri anlamaz? Anlamadığı noktalarda ona nasıl yol gösterelim?...
    Bu yaşlardaki çocuk sevgiyi tanımlayamaz. Ona göre sevgi annenin onunla oyun oynaması, yemek yapması, anneyle kıyafet seçmek, babayla sohbet etmek, babanın kitap okuması olabilir. Çocuk elle tutulur bir davranış görmek ister. Gördüğüne inanır. Sadece sevdiğini söyleyip, çocuğu ile vakit geçirmeyen ebeveynler ilgisiz ebeveyn olarak adlandırılır. Çocukları da sevgiye inanmaz. (ilgisiz aile ile ilgili başka bir yazımda bu konuyu daha da açacağım.)
    Yine bu yaşlardaki çocuk Allah'ı görmediği için -haşa- inanmakta zorluk çeker, algılayamaz. Hatta şekil olarak düşünmek ister. Bu konuda aileye bir çok soru sorar. Bu noktada çocuklara " Allah'ı eğer çok sevap kazanırsak görebileceğimizi, çiçekleri, bitkileri, hayvanları onun yarattığını, insanın bunları yaratamayacağını" ifade edebiliriz.
     Günlük hayatta en çok yaptığımız yanlışlardan biri ise, nefret, sevgi, duygu, hayal, hedef, niyet gibi kelimeleri ifade ederken yeterince somut kelimeler seçmememizdir. Günlük konuşmalarımızda farkında olmadan çocukların anlamını bilmedikleri kelimeleri kullanabiliriz.( bu sakıncalı değil, kelime dağarcıkları gelişir) Soru sorma özgüveni gelişmiş bir çocuk bilmediği kelimelerin anlamını sorar. işte bu anda doğru kelimeler kullanmak gerekir.
    Örneğin hedef kelimesini ele alalım. çocuk size hedef kelimesinin anlamını sorduğunda, siz eşinizin iş yerindeki hedefini anlatırsanız çocuk anlamaz. Anlayabileceğine dair umudu da azalır. Bunun yerine şu cümleler daha uygundur: "Hani sen 10'a kadar sayıyorsun, ama 20'ye kadar saymak istiyorsun. İşte 20'ye kadar saymak senin hedefin. Eğer çalışır öğrenir ve sayarsan hedefin gerçek olur." denilebilir.
     Soyut düşünmeden daha derinlemesine ayrıca bahsetmek daha uygun olur diye düşünmekle birlikte, somut düşünme için şunları söyleyebiliriz. Çocukların anlayabileceği kelimeler kullanmak, bazı noktalarda henüz anlayamayacağını çok belli etmeden    konuşmayı genel detaylar verip ertelemek iletişimi bir nebze de olsa başarıya ulaştırır. 
    Yarının umut dolu çocuklarını yetiştirmek duasıyla...