Çocukların özgür yetişmesini yanlış yorumlayarak gençlerin belli bir yaştan itibaren ayrı yaşamasını benimseyen batı kültürünün etkisini doğu toplumlarında göstermiş olması bu durum hakkında bizi düşünmeye sevk etmekle birlikte düşünmek için geç kaldığımızın üzücü emaresidir. Batı kültürü, bireysel yaşama kültürünü benimseyip aile fertleri ile yavaş yavaş kopan ilişkilerin toparlanması ile uğraşırken, aile fertlerine bağlı değil bağımlı olmayı benimseyen doğu kültürü ise iletişimin kopmaması için geleneklerine bağlı kalmayı tercih etmektedir.
Kültürlerin bakış açıları farklı olsa da sonuçta çözümlenmesi gereken bir iletişim sorunu vardır. Çözümü kritik yaşlarda çocuklar ile olan iletişimde saklıdır. Evi terk eden gençlerin sorunlarının temeline inmek ve sorunu bertaraf etmek için iki önemli süreci doğru bir şekilde tamamlamak gerekmektedir. Bu iki süreçten biri ergenlik ile genç yetişkinlik yaşlarını kapsayan süreç, diğeri ise bebeklik sürecidir.
Aileleri ile doğru iletişim kurmuş gençlere bakıldığında bu bireyler genellikle bebeklik süreçlerinde aileleri ile güvenli bağlanmayı gerçekleştirmişlerdir. Ebeveynler sevgisini göstermiş ve çocuk sevgi duygusunu öğrenmiş, aile içi sevginin varlığına bilinçaltı düzeyinde inanmışlardır. Bu atmosfer aile içi iletişimin kalitesini arttırmakla birlikte çocukluk yıllarında aile ile bilgi paylaşımı, birlikte hareket etme gibi noktalarda daha uzlaşmacı olacaklardır. Güvenli bağlanmanın kişide bıraktığı olumlu izlerden bu sadece biridir.
Gençlik dönemlerinde aile ile iletişimin kopmasında etkili faktörler ise aile ile genç arasında verimli bir iletişimin kurulamamış olmasıdır. Bu noktada aile içi kopuk ilişkinin varlığı, ergenlik dönemi niteliği olarak arkadaşlarla vakit geçirmenin tercih edilmesi ilişkilerin yıpranmasını hızlandırmaktadır.
Yeterli sevgi ve anlayış ortamında yaşayan bireyler bulundukları ortamı terk etmek istemezler. Bu nedenle yuva atmosferinde doygunluğu yaşadığımız ve yaşattığımız değerlerimizin neler olduğunu irdelemeliyiz. Adaletle iş bölümü yapılan, aile üyelerinde çalışkanlığın erdem sayıldığı, kişisel hakların ve sınırların olmasının yanında aktif paylaşım ortamının olduğu aile ortamları, koşulsuz kabulu benimsemiş ebeveynler güven sağlar. Güven ortamı gençlerde ait olma, yardımlaşma, paylaşma duygularını isteklice körükleyebilir.
Aslında "çocuğum evden kaçmasın" ya da "çocuğum her yaşta bana her şeyi anlatsın" anlayışı deprofesyonel bir yaklaşımdır. Bunun yerine çocukların farklı yaşlarda farklı noktalarda paylaşımda bulunduklarının bilincinde olan ebeveynler çocuklarıyla daha aktif bir ilişki içine girebilirler. Ayrıca tüm bu endişelerden sıyrılıp gençler için daha verimli, tüm bireyler için daha huzurlu ortamın sağlanması ve kazanılması istenen değerlerin nasıl elde edileceği hakkında bir bilince sahip olmak en kolay yoldan endişeleri ortadan kaldıracaktır.
Sayfalar
27 Ekim 2014 Pazartesi
4 Ekim 2014 Cumartesi
Kuşak Çatışmasından Kültür Çatışmasına
Zaman ve gelişen dünyada değişen standartlar, üzerinde oldukça durduğumuz kuşak çatışması sorunlarını derinleştirirken geniş perspektifle bakıldığında kültür çatışmasının aynı coğrafyadaki akranlar arasında dahi yaşandığı oldukça açıktır. Seküler düşünceyle bireyselleşen ve sadece kendileri için çabalayan bir gençliğin yoğunlaşmasının yanında geleneklerine çok bağlı büyük bir kitlenin varlığı da yadsınamaz. Bu iki farklı bakış açısını tek bir noktada toplamak hayli zor olmasına rağmen, farklılığın derinleşmesine engel olmak için adım atılabilir.
Duygudaşlığını yitiren bir toplumun bireyleri yalnızlaştırmasından dolayı artan şikayetlerimiz bir yana geleneksellikten uzaklaşan bireyler yoğun yaşanan örf ve adetlerin yoruculuğu yerine kendilerini (daha iyi bir toplum, daha kaliteli bir birey için) geliştirmektedirler. Bu anti gelenekselci bireylerin büyük kısmında var olan bir eksik davranıştır. Örnek vermek istersek misafire yapılan hürmet, hazırlık çeşitli yoruculuğu ile birlikte bireylerin kendilerini geliştirmesine (kitap okuma, seminere katılma vb. ) engel olmaktadır.
Bu düşüncenin zıttını konuşmak istediğimizde kimliğimizde bizi var eden, özümüz olan etkisiyle tedavi edici özellikteki kimi geleneklerimizde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu sebeple bu geleneklerin tamamen ortadan kalkması da farklı sorunları beraberinde getirir. Haliyle geleneklerin yok olduğu bir bakış açısı da tamamen gelenekselcilik de hızlı bir ilerlemenin önünde engeldir.
Hem geleneksel düşüncenin pozitif niteliklerini ele alıp hem de geleneksel olmanın oluşturduğu engelleri aşmak, yine sorgulamadan geçmektedir. Kişiler eğer var olan geleneklerin nedenlerini amaçlarını sorgulayıp bunları günümüze taşıyabilirlerse kültür çatışmasını değil, kültür uyumunu yaşayabilirler. Bunu gelen misafire hürmet etmek örneği ile açıklayabiliriz. Eğer bir kişi sırf var olan çalışmalarını engellememesi için misafirden kaçmaya başlarsa kültürdeki iletişim, sosyalleşme, misafirperverlik, yardımlaşma, paylaşma gibi kavramlar zamanla toplum içinde yok olmaya başlamaktadır. Ancak aksine misafir ev sahibinin hürmetinde kusur aramaya çalışırsa, birlikte yapıp birlikte yeme anlayışına sahip olmazsa ev sahibi tekrar misafir alma konusunda ince eleyip sık dokur. Çoğu kopuk ilişkilerin temelinde bu vardır. Çalışan bayanın ülkemizde çok fazla kabul görmeyişi, kadından beklenenlerin şehir yaşantısıyla uyumsuzluğu, derslerine çalışması gereken öğrencilerin misafir yanında oturmasının beklenmesi gibi tabu davranışlar iletişim engelleri olarak sayılabilir.
Bana göre çözüm olarak geleneklerimizdeki ruhu kaybetmeyeceğimiz değişiklikler yapsak daha pozitif yaşama adım atabiliriz.
Gelin kaynana ilişkisinde de benzer durumla karşılaşıyoruz. Yeni gelin eşyalarını seçerken aile olarak alışverişe çıkmanın sorun olduğu günümüzde eski zamanlarda neden bu şekilde uygulama yapıldığı sorgulanmıyor. Halbuki eskiden birlikte yaşanırdı ve eşya seçimini yapamayacak kadar küçük yaşta evlenilirdi. Şuan çiftlerin yaşları gözetilip büyüklerin bu farkı algılayıp daha geri planda durması, gençlerin ise henüz tecrübe etmedikleri ve danışmaları gereken noktalarda büyüklerinden fikir alması aradaki iletişimin kopmadan sağlıklı düzeyde ilerlemesi anlamına gelmektedir. Bu pozitif yaşama adım atılması için önemli nokta olmakla birlikte doğacak çocukların yaşam atmosferi için kritiktir. Kendi içinde çatışma yaşayan aileler bunu ister istemez çocuklarına da yansıtmaktadır.
Genel çerçevede bu açıklananları değerlendirirsek toplumda bizi var eden kültürün izlerini olduğu gibi takip etmeyi değil, kültürü gelecek nesillerin refahı için mantık çerçevesinde şekillendirmek gereklidir. Bunun için değerleri olduğu gibi kabullenmek değil, sorgulamak ve anlamak fiillerinin icrasına ihtiyacımız vardır. Ancak bu şekilde daha doğru yöntemlerle yol alabiliriz. Kültürün en güzel yaşatıldığı nice bayramlar görmek temennisiyle, mutlu bayramlar...
Duygudaşlığını yitiren bir toplumun bireyleri yalnızlaştırmasından dolayı artan şikayetlerimiz bir yana geleneksellikten uzaklaşan bireyler yoğun yaşanan örf ve adetlerin yoruculuğu yerine kendilerini (daha iyi bir toplum, daha kaliteli bir birey için) geliştirmektedirler. Bu anti gelenekselci bireylerin büyük kısmında var olan bir eksik davranıştır. Örnek vermek istersek misafire yapılan hürmet, hazırlık çeşitli yoruculuğu ile birlikte bireylerin kendilerini geliştirmesine (kitap okuma, seminere katılma vb. ) engel olmaktadır.
Bu düşüncenin zıttını konuşmak istediğimizde kimliğimizde bizi var eden, özümüz olan etkisiyle tedavi edici özellikteki kimi geleneklerimizde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu sebeple bu geleneklerin tamamen ortadan kalkması da farklı sorunları beraberinde getirir. Haliyle geleneklerin yok olduğu bir bakış açısı da tamamen gelenekselcilik de hızlı bir ilerlemenin önünde engeldir.
Hem geleneksel düşüncenin pozitif niteliklerini ele alıp hem de geleneksel olmanın oluşturduğu engelleri aşmak, yine sorgulamadan geçmektedir. Kişiler eğer var olan geleneklerin nedenlerini amaçlarını sorgulayıp bunları günümüze taşıyabilirlerse kültür çatışmasını değil, kültür uyumunu yaşayabilirler. Bunu gelen misafire hürmet etmek örneği ile açıklayabiliriz. Eğer bir kişi sırf var olan çalışmalarını engellememesi için misafirden kaçmaya başlarsa kültürdeki iletişim, sosyalleşme, misafirperverlik, yardımlaşma, paylaşma gibi kavramlar zamanla toplum içinde yok olmaya başlamaktadır. Ancak aksine misafir ev sahibinin hürmetinde kusur aramaya çalışırsa, birlikte yapıp birlikte yeme anlayışına sahip olmazsa ev sahibi tekrar misafir alma konusunda ince eleyip sık dokur. Çoğu kopuk ilişkilerin temelinde bu vardır. Çalışan bayanın ülkemizde çok fazla kabul görmeyişi, kadından beklenenlerin şehir yaşantısıyla uyumsuzluğu, derslerine çalışması gereken öğrencilerin misafir yanında oturmasının beklenmesi gibi tabu davranışlar iletişim engelleri olarak sayılabilir.
Bana göre çözüm olarak geleneklerimizdeki ruhu kaybetmeyeceğimiz değişiklikler yapsak daha pozitif yaşama adım atabiliriz.
Gelin kaynana ilişkisinde de benzer durumla karşılaşıyoruz. Yeni gelin eşyalarını seçerken aile olarak alışverişe çıkmanın sorun olduğu günümüzde eski zamanlarda neden bu şekilde uygulama yapıldığı sorgulanmıyor. Halbuki eskiden birlikte yaşanırdı ve eşya seçimini yapamayacak kadar küçük yaşta evlenilirdi. Şuan çiftlerin yaşları gözetilip büyüklerin bu farkı algılayıp daha geri planda durması, gençlerin ise henüz tecrübe etmedikleri ve danışmaları gereken noktalarda büyüklerinden fikir alması aradaki iletişimin kopmadan sağlıklı düzeyde ilerlemesi anlamına gelmektedir. Bu pozitif yaşama adım atılması için önemli nokta olmakla birlikte doğacak çocukların yaşam atmosferi için kritiktir. Kendi içinde çatışma yaşayan aileler bunu ister istemez çocuklarına da yansıtmaktadır.
Genel çerçevede bu açıklananları değerlendirirsek toplumda bizi var eden kültürün izlerini olduğu gibi takip etmeyi değil, kültürü gelecek nesillerin refahı için mantık çerçevesinde şekillendirmek gereklidir. Bunun için değerleri olduğu gibi kabullenmek değil, sorgulamak ve anlamak fiillerinin icrasına ihtiyacımız vardır. Ancak bu şekilde daha doğru yöntemlerle yol alabiliriz. Kültürün en güzel yaşatıldığı nice bayramlar görmek temennisiyle, mutlu bayramlar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)