Sayfalar

18 Şubat 2015 Çarşamba

Suça eğilimli olmayan nesiller yetiştirmek

Son günlerde yaşadıklarımızın etkisiyle sorguladığımız bir mesele: kadın erkek eşitliği. Hakkında çok şey yazılıp çizilip ve hala devam ediyor. Gerekten kadın erkek eşit olmalı mı? Bunu çocuklara nasıl empoze edebiliriz diye düşünmek bir yana sorunun daha derin kaynağı olduğuna inanıyorum.
Suç işleyen kişilerin ya da yakınlarının ifadelerine bakın normale aykırı bir durumla mutlaka karşılaşırız. Yaşadığımız, izlemlediğimiz olaylarda zanlıların ebeveynlerinin "ben böyle bir çocuk yetiştirmedim ama babası beni de çocuklarını da dökerdi." ya da "eşim alkolikti, çocuklarıyla ilgilenmezdi", "eşimin ölümünden sonra çocuklarla ilgilenemedim" gibi ibarelerini görüp okuyoruz.

Buradan çıkartacağımız sonuç, çocukların eğitiminde ailenin, rol modellerinin ne kadar önemli olduğu, eşlerden birinin dahi rol modeli olmada eksikliğinin istenilmeyen durum olması, en önemlisi ne yazık ki aydın dediğimiz kesimde bile destekçi bulan çocuk eğitiminde annenin yeterli olduğu görüşünün yanlış olduğudur. Boşanmış ya da eşini kaybetmiş eşler çocuklarına doğru model olacak birini bulabilirler. Bu bir dayı ya da ağabey olabilir.

Önemli olan doğru örnek olmak ve sevgiyi yaşamak/yaşatmaktır. Sadece doğrulara itilen çocuk da mutlu olmayacağı için yanlışlara kayabilir. Önemli olan çocuğun sevildiğini hissetmesi ve sevebildiğini ifade edebiliyor olmasıdır. Bu ancak sevginin yorumlandığı, sembolleştiği, ifade edildiği, paylaşıldığı kısaca yaşandığı ailelerde gerçekleşir.

Suça eğilimi azaltmak için çocukların cinsiyet algısında eşitliği sağlamaya çalışmak önem taşıyor. Ancak her şeyin doğrusunu yapmaya çalışırken aşırıya kaçıp yanlış yapmamız olası değil midir?
Cinsiyet kavramını algılamaya çalıştıkları dönemde çocukların kafalarını karıştırmak çok da doğru değil. Karşı cinse şöyle yap böyle davran demektense arkadaşlarına karşı kendini ifade eden, paylaşımcı, empatik olmasını sağlayan davranışları pekiştirmek yerinde olacaktır.

Cinsiyet algısında dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise ergenlik dönemidir. Bu yaşlarda soyut kavramları algılayabilecek olan gençlere kadın ve erkeğin hakları konusunda eşitlikçi bakış açısı ve nedenleri anlatılabilir. Kadın ve erkeğin yaratılış itibariyle farklı özelliklerde daha üstün yeteneğe sahip olduğu bunun bir cinsi diğerine üstün kılmak için değil birbirleriyle organize çalışabilmeleri için var olduğunu/ yaratıldığını, bize düşen bu konuda denk olduğumuzu bilmek ve herhangi bir insanın hakkına gasp edilmemesi, edilirse haklının hakkını aramamız gerektiği düşüncelerini savunmak ve vurgulamak gerekir.

Son olarak tüm bu çabalara rağmen yanlışlarda olacaktır. İşte o zaman suça karışmamış olsa dahi şiddet gören, uyuşturucu kullanan kişilerin rehabilitasyonlara dahil olmasını, insanların insanca şartlarda iyiye evrilmeye çalışılarak yaşadığı bir dünya düzeni oluşturulması temennimdir.

15 Şubat 2015 Pazar

Narsisizm & Özseverlik

Bencil duygular, çıkarı doğrultusunda hareket etmeler arttıkça toplumdaki her birey daha fazla kendini savunmanın yolunu düşünmeye başlıyor. Bu noktada aklımıza gelen soru şu: "Benciller de çocuktu, çocuk olduklarında bencil değildiler, ne değişti?"

Dilerseniz bu sorunun cevabını sona bırakıp narsisizm bahsedelim. Narsisistik ruh hali büyüklük ruh hali olarak da tanımlanır. Başkalarını anlayamama, davranışlarda görülen büyüklenme, beğenilme ihtiyacı, kendini özel ve önemli görme, empati yapamama gibi durumlarla bu ruh hali kendini açık eder. Narsistler kibirlidir, saygı göstermekten ziyade saygı beklerler. Gerçek sorunları sevememektir. Başkalarına karşı sevgi göstermez ancak saygı ve itibar beklerler. Bilinçaltında kendilerini değersiz ve eksik hissederler, bunu kapatabilmek için de kusursuz olma çabası içindedirler. 

Ne yazık ki, dünya üzerinde değişen değerlerle ve yaşam tarzıyla birlikte bencilleşen bireylerin arttığını da söylemek mümkündür. Peki henüz bencilleşmeden, narsist olmadan, narsisistik ruh haline yaklaşmadan neler yapılabilir?

Çocukları henüz çocukluklarının ilk yıllarından itibaren onları, paylaşmayı öğrenecekleri şekilde yetiştirmek önemlidir. Paylaşımcı çocuklar için ortak alanlar oluşturmak ve bu alanlarda nasıl davranacaklarına yönelik rehberlik yapmak önemlidir. Bu okul öncesi dönemde ortak kullanılan yemek masası, oyun alanlarında birbirlerinin haklarını ihlal etmeme konusunda vicdan sahibi birey yapmakla başlayabilir. Bu gibi durumlar için kolaylaştırıcı olması açısından kuralların belirlenmesi ve bu kurallara uyulması konusunda tembihler uygulanırken dünya üzerindeki kimi çalışmalar sadece kuralların yeterli olmadığını gösterdi. Bu noktada ikili ya da çoklu iletişim önemlidir.

Eskiden tek odada yemek yenir, ders çalışılır, televizyon seyredilir, masallar anlatılırdı. Bu bireylerde paylaşma kültürünü arttırırdı. Şimdi aile içinde bireylerin bireysel  çalışmalar, alanların genişlemesi, teknoloji bu ortak yaşam alanlarında geçirilen zamanı azaltıyor. Her ne kadar bireysel çalışmalar/işler için bireysel zamanlar ayrılsa da aile içinde ortak kullanım alanları olmalıdır.

Ayrıca bu gibi çocukların yetişmemesi için alınacak önlemlerden biri çocuğun yaşı ve anlayabilme kapasitesi doğrultusunda ona empati yeteneği kazandırabilmektir.

Narsist ya da bencil neslin yetişmemesi adına ortak alan, ortak vakit, ortak ürün kullanımı artmalıdır. (Bu elbette çocuklarda bireysellik duygusunu köreltmeden, onların kendilerine ait olması gereken çemberleri olması gerektiğini hissetmesine mani olmadan gerçekleşmelidir.) Bu kimi ailelerde ayrı/özel alan olarak tasarlanması gereken durumlarda dahi birleştirilmiş durumları yaratmak olarak algılanmamalıdır. İki çocuğunuza ayrı kütüphane oluşturmaktansa birlikte tasarlayıp kullandıkları bir kütüphane oluşturulabilir. Ancak onların ilgi alanları, yaşları, kişisel özellikleri dikkate alınarak ayrı kitaplar alınabilir. bırakın hangi kitabı nereye koyacaklarına onlar karar versin, konuşup anlaşıp paylaşsın...

Kaynakça:
"Oyun oynama hakkı", Eğitimpedia  (http://www.egitimpedia.com/egitim-2/oyun-oynama-hakki)
KIRPINAR, İSMET. (2009, Ekim) "NARSİST KİŞİ-NARSİSİZMİN KÜLTÜRÜ." Türkyurdu dergisi, Sayı:266, Sayfa: 26-31
Tarhan, N. (2008) Psikolojik Savaş, Timaş yayınları, İstanbul

1 Şubat 2015 Pazar

TABLET YAZILARI-3 / TABLETLER VE OYUN

Sanal oyunların fonksiyonları, görselliği arttıkça etkisinin arttığı da bir gerçek. Hal böyle olunca tabletler sadece çalışmak için değil oyun amaçlı da kullanılmaktadır. Yetişkinlerde bile...
Günümüzde tablet oyunları çocuk-aile arasında tartışmaların kıvılcımlarından biri sayılabilir. Bildiğimiz üzere tabletler -sadece tabletler değil, bilgisayarlar akıllı telefonlar- oyun amaçlı oynanıp ne sürede kullanıldığı takip edilemeyebilir. Birçok anne tabletleri çocuğun elinden almak ya da bu konuda sınırlama getirmek gerçekten bir tartışma başlattığını ifade etmektedir. Tabletler bu kadar zararlı mı? Tabletlerin kullanım ölçüsü ne olmalı? Oyun hiç oynanmamalı mı? Sınırlar nasıl koyulmalı? gibi sorulara çözüm bulmak çoğu zaman zorlaşıyor.
Öncelikle tabletlerin tamamen zararlı olmadığı, tüm oyunların oynanmaması gerektiği düşüncesini kafamızdan silelim. Bıçakla insan da yaralanabilir, ekmek de kesilebilir; mantığı ile tabletlerin doğru kullanıldığında yararları da vardır. Sınır hiç kullanılmaması, hiç oyun oynanmaması değildir. Aksine tabletlerin kullanıldığı ve verim alındığı da mevcuttur.
Tabletlerin, bilgisayarların kullanımında bağımlılık yaratıp yaratmadığı bu konuda sorulması gereken soruların başında gelir. Çocuk tablete giremediğinde kendini huzursuz hissediyor mu? Günde kaç saat ekran başında? gibi sorular ara ara sorularak çocuğun tabletlerle ilişkisi kontrol altında tutulmalıdır. Ortalama günde 1 ya da 2 saat tablet, bilgisayar vb. karşısında harcanması yeterlidir. Bu süreyi aşan çocuklar için kademeli olarak (her gün biraz daha süreyi kısaltarak) uygun miktar girilmesine izin verilebilir. Örneğin günde 3 saat giren bir çocuğun yarın 2,5 daha sonra 2 saat girmesine izin verilmesi suretiyle kademeli olarak azaltılması yoluna gidilebilir.
Bir diğer dikkat edilecek husus tabletleri, telefonları, çocuğun oynadığı ya da oyunla özdeşleştirdiği aletleri (yalnızca annesinin telefonundan oynayan çocuk için annenin telefonu) gün içinde çocuk için görülebilecek yerde bırakmamak hatırlamamasını sağlar ve oyun oynama isteğini kamçılamaz. Unutulmamalıdır ki birçok oyunun sadece fiziksel değil, ruhsal sağlığı da etkilediği gerçektir. Çocuk günümüzde bu gibi oyunlara ehemmiyet veriyor, geleneksel dediğimiz oyunlar ilgisini çekmiyorsa aksiyona karşı bir tabi olma durumu söz konusudur. Aileler birlikte oyun oynayarak çocuğa diğer oyunların zevkli olduğunu da hissettirebilmelidir. Tablet başında geçen süre arttıkça dokunarak, hissederek, insanlarla etkileşimde bulunarak oynayacağı oyunlarda azalacaktır. Tabletleri çocuğun elinden almaya çalışarak sonuca ulaşmak oldukça zordur. Siz tabletle geçirdiği zamanın yerini dolduracak aktiviteler üretmedikçe çocuklar tabletlere bağımlı olacaklardır.
Elbette çocuklarla her an oyun oynamak özellikle çalışan anneler için oldukça zordur. Ancak planlı ve uyanık olmak zorundayız. Masaya oturup bir yandan havuç soymak gibi bir işle meşgulken çocuğun boya yapması, boyarken zorlandığı yerde ben yardım edebilirim ama en çok boyayan kazanacak demek, kitaptaki resimlerin neler olduğunu özelliklerini anlatmak yemek yaparken bile %100 olmasa da kısmen çocuğa odaklanmak mecburi işlerinizi yaparken onunla oyun oynamak olarak nitelendirilebilir.
Diğer önemli nokta tabletlerin kontrolü çocuğa verildiğinde dahi nereye girdiğine dikkat edilmeli, gerekli güvenlik önlemleri alınmalıdır.
Şahsım adına önem verdiğim bir husus ise hangi oyunları yüklediğinizle ilgilidir. Eğer tabletleri, sanal dünyayı seven çocuğunuz varsa (bu oran epey fazladır diye düşünüyorum.) uygulamaları araştırmanız gerekmektedir. Dil öğreten, matematiği ya da tarihi tekrar ettiren uygulamalar mevcuttur. (Umarım ilerleyen zamanlarda bu uygulamalar daha da iyiye evrilir ve profesyonelleştirilir.) Çocuğunuzun yaşına ilgi alanlarına göre buna benzer uygulamaları oynamasını böylece oyun oynarken dahi öğreniyor olmasını sağlayabilirsiniz.