"Zihinsel engelli" tabirinden daha fazla korkmamız gereken bir olgu var: "zihin engelleri". Tabularımız, korkularımız, bizleri yapamamaya itebiliyor. Tüm bu negatif biyolojik elektriği çocukların üzerine yığdığımızı düşündüğümüzde başarıya ulaşmak zorlaşabiliyor.
Peki nedir bizi engelleyen düşünceler? Neden bizi engeller? Nasıl göğüs gerilebilir? Çocukları etkilememesi için ne şekilde önüne geçebiliriz?
Başarısızlık korkusu bizi engelleyen başlıca düşüncelerden biridir. Bize neyi başarabileceğimizi degil neyden kaçınmamız gerektiğini söyler. Çocuklara "başarılı olursan konuya hakim olunacağını" anlatmak yerine "başarısız olduğunda başına gelecek felaketleri!" yineleyerek fısıldar kulaklarına. Endişe, kaygı, yargılanma ve cezalandırılma korkusu başarıyı gölgeler. Nice yetenekli ve zeki çocukların başarıyı elde edememesi, sonrasında başarısızlığı kabullenmesi hal böyle olunca zamanla tembelliği alışkanlık haline getirmesinin nedeni yine aynıdır.
Sadece aile değil, toplum olarak bu anlayıştan vazgeçmemiz gerekir. Halen sabırlı olup kekeme bir çocuğu dinleyemiyoruz. Her kelimesini ondan önce söylemenin egosunu yaşıyoruz. Kendisini düzeltmenin ve bir kelimeyi kimse söylemeden söyleyebilmenin tadına varmasına izin vermiyoruz. Nitekim yetişkin olduğunda "kekeme" diye yaftalıyoruz, dışlayabiliyoruz.
Çocuklar çok konuşup dil gelişimlerine yardımcı olması için kritik dönemlerinde onların şarkılar, tekerlemeler söylemesine, hikayeler anlatmasına izin vermiyoruz. Hep yorgun, bitkin, mutsuz ve haliyle çocukların susmalarınì isteyen tavrımız var. Kendimize, daha çok para ile mutluluk sağlayabileceğimizi düşündüğümüzden dünyanın yığınla iş yükünü yüklüyor, kapitalist dünyada mutsuzca yaşıyoruz. Ardından konuşan ya da şarkı söyleyen bir çocuğa takatimiz kalmıyor. Öyleyse müzikte, resimde, hitabette başarılı olmak çocuğun genetiğinde olsa bile bunun önündeki engellerden biri biziz...
Biz eksiklikleri, olumsuzlukları tabular olarak değerlendiriyoruz. Eksikliklerimiz bizim başarmakla çıta atlayacağımız/atladığımız hedeflerimiz olmalıdır. Çocuklarımızı da bu anlayış çerçevesinde yetiştirmemiz önem arz eder.
Eksikliklerimizden korkmamalı; 'bunlar benim eksikliklerim ama beni bunlarla kabul edin beni idare edin' narsistliğine de gitmemeliyiz. Bunun yolu özgüvenli olmak, çocuklarımızı da özgüvenli yetiştirmekten geçer. Özgüven sahibi kişiler başarısızlığı bir ders olarak algılar, eksikliklerini nasıl gidereceğinin yollarını arar. Kendini daha üstün insan yapma gayreti içinde olur. Kendisiyle ve toplumla barışık, kendinden emin, yenilenebilir, gelişebilir kişiler ve dolayısıyla toplumu / toplumları peyda etmenin yolu özgüven sahibi olmaktan, başarısızlıktan korkmamaktan ve eksikliklerini gidermeyi vazife bilmekten; bunlara ilave bu anlayışta nesiller yetiştirmekten geçer.
Sayfalar
15 Nisan 2015 Çarşamba
8 Nisan 2015 Çarşamba
Eğitim'de Güven Ortamı
Okul öncesi dönemden fakülte sıralarına kadar her gün şahit olabileceğimiz bir başarısızlık nedeniyle iç içeyiz: eğitimde güvenli ortam. Uzmanlar eğitimde başarıya götüren yolun ne/neler olduğunu sorgularken çoğu kez bu neden göz ardı ediliyor. Ancak öğrenme ile güven arasındaki ilişkiyi gözardı etmek yanlış olacaktır.
Uygulama yöntemi kullanılarak verilen eğitimin daha etkili olduğu noktasında hemfikir olduğumuzu düşündüğümüzde öğrencinin aktifliğinin artması olasıdır. Ancak böyle bir eğitim ortamı 2005'ten itibaren uygulanmaya çalışılsa da tam anlamıyla icra edildiğini söylemek zordur.
Okul çevresi, öğrenci özellikleri, aile faktörü ve diğer tüm parametrelerin eşit olduğunu düşündüğümüzde sadece öğretmenin öğrenci uygulamaları karşısında verdiği tepki hatta beden dili bile öğrencinin daha sonraki çalışmalarını ve ilerleyeceği noktaları etkileyeceği kesindir. Bu nedenle eğitimcilerin güven ortamını sağlaması şarttır.
Bu noktada devreye koşulsuz kabul, kişiyi değil davranışı eleştirme, yargılama değil hatayı tespit etmede rehberlik etme önem arz eder. Her ne kadar bu konuda sayısız yazılı makale, kitap yayınlanmış olsa da eğitimcilerin bazılarının bu hatalara halen düştüğü görülmektedir. Önemli olan ise ne yapmak gerektiğini bilmek, bildiğini uygulayabilmektir.
Eğitim fakültelerinde verilen eğitim psikolojisi dersinin arkasına sığınmak kendini geliştirmeye çalışmayan zihinlerin hatasıdır. Bilgi evrilir ve yeniden bilmeye ihtiyaç vardır. Hakeza ailelerin ev ortamında eğitime katkıda bulunabilmeleri olanağını değerlendirmek yerine çocuklarını yargılamaları bu güven ortamını zedeleyen faktördür.
Çocukla, gençle iletişimde olan herkesin bilgisini her gün arttırmaya ve doğru bilgi dahilinde davranmaya ihtiyaç vardır. Eğitimcilerin uzmanlık alanları ne olursa olsun psikoloji alanında kendilerini geliştirmeleri gereklidir. Hal dili ile sözleri ile öğrencilerin hatalarını düzeltirken onları çalıştıkları ölçüde yüreklendirmeli ve içlerindeki çalışma hevesini canlandırabilmelilerdir. Böylece öğrenci isteksizliği konusunda neler yapabilirizi düşünürken el avuçlamayız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)