Sayfalar

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Eğitime Multidisipliner Yaklaşmak



Multidisipliner, sözlük anlamıyla "çok alanlı" ya da "çoklu disiplin", bir uzmanlık alanında bu uzmanlık alanının birden çok alt uzmanlık alanlarının ya da birden çok uzmanlık alanlarının koordine olarak çalışmasıyla tabir edilebilir. Gelişen dünya şartlarında bilimin her alanında yapılan / varılan yenilikler sayesinde multidisipliner yaklaşımı duymaya başladık ve görüldüğü üzere ilerleyen zamanlarda daha çok ilişkili olmaya başlayacağız.

Multidisipliner çalışmak birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da gerekli profesyonelliğe adım attıracak bir anlayışı getirir. Bunu eğitimin her alanında görebilmek mümkündür. Öğrencilerin matematik öğrenirken resim ve geometriyi, jeolojiyi öğrenirken biyolojiyi pekiştirmesinden tutalım da sözel ve sayısal alanların birleşiminden oluşan siyaset mühendisliği gibi yeni şekillenen alanların geliştirilmesi ve öğrencilere tanıtılmasına kadar birçok hususta multidisipliner anlayışın önemini kavramak mümkündür. Eğer çocukların daha iyi şartlarda var olabildikleri bir dünyada yaşayabilmelerini istiyorsak, bunun yolu onların var oldukları dünyaya daha kolay uyum sağlayabilecekleri çalışma şartlarını oluşturmak ve bu uyumu sağlayabilen eğitimleri onlara verebilmenin yöntemleri üzerinde düşünmemiz gerekir.. Birçok yeni mesleğin oluştuğu günümüzde yeni mesleklere entegre olabilmeleri için öğrencileri multidisipliner yaklaşımla yetiştirmenin önemi açıktır.

Multidisipliner yaklaşımla paralelce ilerleyen bu meslek çeşitliliği; aslında dünyada diğer parametrelerle birlikte var olan bir olgu değil, planlı olarak değişimi ve gelişimi oluşturulması gereken bir olgu olmalıdır. Şöyle ki, bir çocuğu sosyal bilimlerle başarılı olduğu için sözel alana yönlendirmek, hayatının bundan sonraki safhalarında ona gerekli olmayan bir yığın bilgiyi yüklemek bu bilgilerin altından kalkamayan gence düşük puanlı bir bölüme göndermek hayatlarında kullanabilecekleri gerekli bilgileri onlardan mahrum bırakmak adil değildir. Öğrenciler henüz okul sıralarında başarılı olabilecekleri alanları eğitimcilere fısıldar ancak ne yazık ki eğitimciler olarak bizler duyamayız. Eminim ki insanlar gizil güçleriyle vardır ve onları etkili değerlendirebilmek eğitimcilerin ve ailelerin görevidir.

Multidisipliner eğitimle mesleki çeşitlilik sağlanabilecek ve bu yeni meslek kolları oluşturmakla birlikte farkındalığı yüksek bireylerin kontrolünde bir dünya inşa etmeye yardımcı olacaktır. Ekonomi alanında eğitim almış şehir bölge planlama uzmanları, güzel sanatlarla psikolojiyi entegre edebilmiş psikologlar ve bunun gibi multidisipliner çalışan ve öğrenen bireyler var oldukça mesleklerin icra ettiği iş yükü daha profesyonelce çözümlenebilir. Bunun için iyi disipline edilmiş bir eğitim sistemi inşa edilebileceği gibi var olan mesleki alanlarda hocaların rehberliğinde öğrencilere mesleklerine katkı sağlayacak, bireyleri geliştirebilecek alanlarda kendilerini geliştirmeleri -kurslar, seminerler, atölyeler vb. çalışmalar ile - sağlanabilir.

Multidisipliner yaklaşımla daha dar bir perspektifle odaklanmayı başarırsak aslında kalıplaşmış öğretilerden vazgeçen öğretmenlerin de bunu başarabileceklerini söylersek yanılmış olmayız. Biyoloji dersini hayat bilgisi konularıyla entegre anlatan öğretmen kimya ve fizikte unutulması kolay formülleri onları keşfeden bilim adamlarının tarihleriyle, videolar ya da görsellerle anlatmak teknolojinin nimetlerinden faydalanarak belgesel tadında stüdyo çalışmalarıyla bunları gerçekleştirmek, coğrafya dersini kimya dersine atıfta bulunarak örneklemek, tarih dersini resimler güzel sanatların farklı kollarına referans vererek sunmak öğrencilerin tüm bilimleri birbirleriyle daha doğru bir şekilde bağlamasına, öğrendiklerinin daha kalıcı olmasına (bilgileri anlamlı bir şekilde öğrendikleri için) ve ders işlemekten zevk almalarına ön ayak olur.

Tüm bu nedenlerle multidisipliner eğitimi , bilimde multidisipliner yaklaşımların profesyonelliğe adım atmak için basamak olduğuna inanmalıyız. Daha sığ bakış açısı ve metotlarımız yerine multidisipliner yaklaşımla neler yapabileceğimizin farkında olarak daha iyi eğitimi sunabilmeliyiz.


9 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Oku ve Anla


Kitap okuma alışkanlığı ve bu alışkanlığı çocuklara kazandırma konusunda son yıllarda olumlu gelişmeler kaydetmiş olsak da yeterli başarı sağlayamadığımız bir gerçektir. Bunun en önemli ispatı da ülkemiz okuma oranları, binlerce lisans mezunumuza rağmen. Ülkemizde her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor. Bu rakam Japonya'da 80'e kadar yükseliyor. Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7. Türkiye'de ise yılda yaklaşık 12 bin kişiye 1 kitap düşüyor.

Kitap okuma alışkanlığı ile ilgili bu verilerin paylaşılmasıyla bir kesim tarafından "biz, kitaba para harcamayıp ödünç kitapla kendini geliştiren bir toplumuz" söylemiyle karşılaşıyoruz. Ancak ne yazık ki bunun gerçek olmadığını eş dost sohbetleriyle tecrübe edip, PISA değerleriyle ispat edebiliriz. PISA değerlerine göre 2012 yılında ülkemiz okuma başarısında 65 ülkeden 42. sıradadır.
Bu değerler ışığında denilebilir ki, genciyle yaşlısıyla kitap okuma ve okuduğunu anlama noktasında sıkıntılar yaşayan bir toplumuz.

Okumak sadece hızlı okumayı başarmak ve bilgili olmak için var değildir. Okumak bireylerde geniş bir vizyona sahip olmanın başlıca basamaklarında biridir. Araştırmalar gösterir ki okumayı alışkanlık edinmiş bireylerin, aile içi ilişkilerinden topluma katkıda bulunma metotlarına kadar birçok alanda bakış açısının geliştiğini, geniş perspektife sahip olduğunu gözlemleyebiliriz. Birey okudukça farklı bakış açılarını, fikirleri ve bilgileri tecrübe edecektir. Her bireyin özgün düşündüğünü kabul edersek, bireyin her okumasıyla kazandığı tecrübeler onun düşünce dünyasında yeni alanlar yaratacağını söyleyebiliriz. Yeni dünya ise zaten buna ihtiyaç duyar: Bilgisayar gibi ezberleyen değil, bilgiyi harmanlayıp yeni fikirler sunan kişilere.

Okumanın sağlayacağı yararlardan biri ise, birçok ebeveynin dikkati çeken noktadır. Okuma becerisi ve okuduğunu anlama yetisi hakkında belli bir başarı göstermiş çocuklar sınavlarda daha başarılı olabilmekte ve hızlı soru çözebilmektedir. Okuma becerisi matematik sorularını kavrama hususunda dahi öğrenciye yardımcı olmaktadır.

Çocukların okuması için biz neler yapmalıyızı düşünen aileler en önemli not, "onlarla birlikte siz de değişin" demek en öz cevap olacaktır. Araştırma sonuçları kitap okuma alışkanlığı edinmiş ailelerin çocuklarına kitap sevgisi kazandırması konusunda daha etkili olduklarını göstermektedir. Yani öncelikli olarak onların geleceği için biz yetişkinlerin okuması, okumayı alışkanlık haline getirmesi gerekmektedir.

Başarısız arkadaş edinen çocukların bundan etkilenip derslerinde düşüş yaşaması, çevrenizde sık görüştüğünüz kimselerle hayata bakış açınızın benziyor olması ya da benzemesi birer sosyal öğrenme örnekleridir. Okuma alışkanlığı hakkında yapılan çalışmalar bu örneklerin kitaba karşı düşünce konusunda da benzer olduğunu ispatlıyor. Gerek aile çevresi gerek iş ve okul çevresi gerek yaşanılan mekan bireylerin okuma alışkanlığında etkileyici faktörler. Bu verileri olduğu gibi kabul etmek ivmeli ilerlemenin hatta ilerlemenin önünde kettir. Okuma oranın düşük kırsal alanda yaşayanlar için daha çok okuyan, okuduğunu anlayan çocuk yetiştirmenin yöntemleri üzerine kafa yorulabilir. Yaşanılan çevre, çocuğun etki alanları bahane edilmemelidir. Kentsel bölgelerde yaşayan bireylerde ise ne yazık ki çevredeki bireylerin az okumuşluğu üzerinden politika yaparak okuduğunu yeterli görme, kendini çok okuyan olarak görme eğilimi gözlenmektedir. Dünya standartlarına baktığımızda birçok kentlinin okuma oranı düşük olarak tabir edilebilir.

Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak ve okuduğunu anlamalarına yardımcı olmak için elbette sadece ebeveynlerin okuyor olması yeterli değildir. Çocuklarla okuma etkinlikleri yapılabilir. Sesli ve sessiz okuma çalışmaları bunlardan ikisidir. Sessiz okuma çocuklara hızlı ve daha çabuk anlayarak okuma yetisini kazandırırken, sesli okuma hitabet konusunda onlara yardımcı olur. Aslında aile bu konularda çocuklara rehberlik edip örnek olmalıdır. Ne kadar sesli ne kadar sessiz okuyacağına çocuk karar verebilir ya da doğaçlama olarak herhangi birini tercih edebilir.

Müziksel yeteneğe sahip olan çocuklara şiir kitabı alınıp sesli olarak okumaları önerilebilir. Çocuk her bir satırda sesiyle oynayarak okumaya karşı olumlu duygu geliştirebilir. Ya da resim alanında yetenekli olan çocuğa okuduğu hikayenin resmini çizmesi teklif edilebilir. Böylece hikayeyi anlayarak okumaya çalışırlar. Ancak çocuklar yaratıcı güce sahiptirler. Bazen okudukları hikayeye yeni kahramanlar ekleyerek resmedebilirler. Bu hikayeyi kendi düşlerinde geliştirdiklerini gösterir.

Henüz ilkokul birinci sınıfı tamamlamış çocuklara çok uzun hikayeler vermeyin. Zeki olabilirler ancak okuma konusunda fazla baskıcı tavır onların okumadan soğumasına neden olabilir. Yaş grubuna göre kitap seçmek fayda sağlayabilir. Ayrıca ilk kademe çocuklar için seçtiğiniz hikayelerin iyilik, yardımlaşmak, arkadaşlık, sevgi gibi konuları işleyen kitaplar olmasına özen gösterin. Çocuklarla birlikte kitap almaya gitmek, onları dergilerle de tanıştırmak etkili olabilecek diğer yöntemlerdendir.

Kaynakça:
Aytaş, Gıyasettin. "Okuma eğitimi." Türk Eğitim Bilimleri Dergisi 3.4 (2005): 461-470.
Dil ve edebiyat dergisi, Türkiye dil ve edebiyat derneği, Ocak 2015 sayı 73
Yılmaz, Bülent. "Okuma sosyolojisi: Ankara’da oturanların okuma alışkanlıkları üzerine bir araştırma." Türk Kütüphaneciliği 9.3 (1995): 325-336.